Thursday, March 22, 2007

Ebe Sobeee :))




Fikrimin İnce Gülü sobelemiş beni :)

Vazgeçemediğimiz markalar bu seferki sobe konusu.

Aslında öyle marka tutkum yok. Aklıma ilk gelenleri yazıyorum.

1. Parfümümü 11 yıldır kullanıyorum. Bir çok parfümüm var. Fakat onlar gelip geçici hevesler:) Arada değişiklik olsun diye kullandıklarım.
Fakat bu Cheap and Chic benimle bütünleşmiş bir parfüm.
Öyle ki, bir yere gittiğimiz zaman, bizden sonra gelenler asansöre filan bindiklerinde, kapıdan girer girmez "Ayçiçek'lerin geldiklerini kokusundan anladık" derler.

2. Christian Dior'un sellülit kremi de benim için bir vazgeçilmez :) Çok memnunum, süper sonuç veriyor. Bir mucize :))

3. Flor Mar'ın 319 no'su. Yıllarca vazgeçemediğim bir oje.

4. Çocukların giysileri genelde Zara Kids'ten. Özellikle pantalon modelleri süper.

5. Yine çocuklara aldığım ayakkabılar ya Adidas ya da Nike marka oluyor.

* Kendi giysilerimde marka takıntım yok. Yeter ki hoşuma gitsin, üzerimde güzel dursun :))


* Eğer marka konusunda sobelenmedilerse, Kuğu'yu, Sanem'i ve Nimet'i sobeliyorum :)

Tuesday, March 20, 2007

Küçük çocuğa ayakkabı alırken dikkat




Bu ayakkabılar benim miniğin vazgeçilmezleri. Geçen hafta ona ayakkabı bakmakla geçti. Abisinden kalan dolu ayakkabılar var. Fakat şu an mevsimler uymuyor. Ona olacak olanlar abisinin kışlık modelleri. Sadece bir tane camel rengi çok şeker bir bot var. Onu da giydiremiyorum. İllaki bu mavi ayakkabıları giyecek. Hayır, inat edip başkasını giydirince, kaşlar çatılıyor ve yürümüyor. Öylece duruyor, trip yapıyor. Ama artık küçülmeye de başladı bu ayağındakiler.

Biz de ana oğul ayakkabı bakmaya gittik. Çocuklara genelde hep spor ayakkabı giydiririm. Bir de erkek çocuk oldukları için, yani koşturma durumları vs., daha rahat ediyorlar. Kız anneleri gibi cicili bicili ayakkabılar alamasam da, birkaç değişik renk alır, giysilerine yine de uydurmaya çalışırım. Büyük çekirdekte sorun yok, canım nasıl giydirsem kabul ediyor, bu konuda hiç üzmüyor.
Fakat bu minik şimdiden başladı itirazlara:)

Çocuklara ayakkabı alırken, mutlaka kendim giydirip deniyorum, başkasına bırakmıyorum. Ve küçük çocuğu olan herkesin de bunu kendisinin yapmasını öneririm.

Bundan yıllar önce, büyük çekirdek 14 aylık filandı, ona ayakkabı bakmaya gitmiştik.
Büyük çekirdek de çok uslu, uysal, güleryüzlü bir bebekti. Öyle ağladığı filan da olmazdı.
Ben de tabii yeni, tecrübesiz anne olarak yanında dikilmiş, mağzadaki bir elemanın ona ayakkabı giydirip çıkartmasını izliyordum.

Bir ara Çekirdek huysuzlanmıştı, bağırmıştı. Ben ve annem şaşırdık ne oluyor diye. Çünkü hiç öyle yapmazdı. Acaba ayakkabı mı sıkıyor demiştik. Ama öyle birşey de yoktu. En son giydiği ayakkabıyı beğenip yürümesini istemiştik. Fakat oğlum ağlamaya başlamıştı. Yürüyordu, fakat bir garip yürüyordu. Herhalde yeni ayakkabıya alışamadı diye düşünmüştük. Bir iki dolaşmıştı, sonra yürümesi düzelmişti. Fakat garip bir şekilde huzursuzdu. Ara ara sızlanıp ağlıyordu. Biz de herhalde uykusu geldi dedik. Ayakkabıları alıp, elemanın eski ayakkabısını giydimesini bekleyip, eve dönmüştük.

Yol boyunca uyumaya çalıştı, bir dalıyor, sonra tekrar ağlayarak uyanıyordu. Garip bir ağlamaydı, sızlanma, acı çekme gibi. Ben de herhalde dişlerden dolayıdır diye düşünmüştüm.

Akşam evde fazla durmamıştık, eşim gelince çıkmıştık yine. Bir yemeğe davetliydik. Tabii acele acele hazırlandığımız için, oğluşu soyup giydirirken, gözüme anormal birşey gözükmemişti.

Sonra gittiğimiz yerde de vızır vızır ağlayıp, huysuzluk yaptmıştı. Herkes şaşkındı, çünkü oğlumun nasıl sessiz ve sakin olduklarını biliyorlardı. Uykuya dalıyor, beş dakika sonra uyanıyor ağlıyordu. Ateşine bakıyorduk, ateşi filan yoktu. Ama yemeği reddediyor, biberondan da hırslı hırslı emiyordu. Onu yere bıraktığımızda ise, bir adım atıyor, sonra kendini yere bırakıyordu. Bir türlü yürümek istemiyordu. Onun bu haline daha fazla dayanamayıp, eve dönmüştük.

Evde onu soyup, rahatlamasını sağlamaya çalıştık. Yemeğe gitmeden önce doktoruyla telefonda görüştüğümde, ateşi yoksa endişelenmeyin demişti. Fakat anormal bir durum olduğu ortadaydı. Çocuk bir şekilde acı çekiyordu.

Eve girdiğimizde ayakkabılarını çıkarmıştım, fakat o yürümek istemiyordu. Zaten gittiğimiz yerde de hiç yürümemişti, ya oturuyordu ya da emekliyordu.
Evde de zaten yorgundur diye kucağımda onu oturma odasına götürmüştüm ve yukardan başlayarak üstünü değiştirmiştim.

Sıra çoraplarına geldiğinde, bayılacağımı zannettmiştim. Hemen eşimi çağırıp, çocuğun ayağına birşey olmuş, bakamıyorum, bana birşeyler oluyor gibi birşeyler gevelemiştim.

Çorabının altından küçük parmağının tam ters yönde dönmüş olduğunu hissetmiştim.
Ben fenalaşırken, eşim çorabı hemen çıkartıp, parmağı ters yönde aşağıya doru indirip, yerine oturtmuştu.
Hemen tekrar giyinip hastaneye gitmiştik. Çok şükür röntgene gerek duyulmamıştı. Parmağında kırık da yoktu. Doktor da bu yaştaki çocukların eklemlerinin çok esnek olduğunu, kolayca yerinden çıktığı gibi, tekrardan da yerine oturtulduğunu söylemişti.

Oğlum çok rahatlamıştı. Gündüz saatlerinden beri çektiği acı nihayet sona ermişti. Eve dönünce mışıl mışıl uyumuştu ve ertesi gün normale dönmüştü.

Bu kazanın mağzada, o elemanın ona ayakkabıları giydirirken olduğunu anlamıştık. Herhalde çok zorlamıştı giydirirken, zorlarken de parmağı ters dönmüştü. Çünkü orada başlamıştı huzursuzluğu ve ağlaması.

O günden beri mutlaka ben giydirip deniyorum. Bazı elemanlar yardımcı olmakta ısrar ediyorlar. Fakat yine de başkasına izin vermiyorum. Tabii şimdi büyüdüğü için, kendi bile giyip çıkartıyor, denerken.
Fakat miniğin ayağına ısrarla ben giydirip deniyorum.

Ama hala istediğimiz gibi birşey bulamadık. Ben alt tarafı, şimdikine benzer bir spor ayakkabı olsun diyorm. Fakat o giydirdiklerimi hemen çıkartıyor.
O Cindirella ben prens, dolaşıp duracağız bir müddet daha.

Monday, March 12, 2007

Aklıma gelen vazgeçemediklerim :)

Fikrimince sobelemiş herkesi :) Vazgeçemediklerimizi yazacakmışız.

Herşeyden vazgeçebilirim, oğullarım, eşim, ailem ve dostlarım dışında.

Ama yine de "çok bağlı" olduğum takıntılarım yok değil.

Mesela kolumda saat olacak illaki. Bir vazgeçemediğim birşey:)
Saatim yoksa kolumda, ki genelde nadirdir, kendimi çıplak hissederim.

Uzun saçtan vazgeçemiyorum. Hep uzundur saçım:)

Kot pantalondan da vazgeçemem herhalde.

Çay içmek bir tutku bende. Eşim mesela yeşil çaya geçti artık. Daha sağlıklı diye. Ama ben siyah çaydan vazgeçemiyorum :)

Araba kullanmaktan da vazgeç(e)mem. Oğlanlar ilerde bu tutkuma bir tehlike oluşturmasınlar diye, babalarından söz aldım bile, onların arabası benimkinden ayrı olacak diye :)

Çikolatadan ve çikolata içeren herşeyden vazgeçmem zor :))

İnternetten ve blogger arkadaşlarımdan da vazgeçmek zor gözüküyor :)

Pizza da bir vazgeçilmezdir benim için :)

İlk aklıma gelenler bunlar. Düşününce daha birçok şeyden vazgeçemediğim çıkmıyor da değil. Ne çok sevdiğim şey varmış :))
Ama başta da dediğim gibi, bunlar önemli değil. Herzaman gerekirse vazgeçilebilen, bırakılabilen şeyler.

Benim için tek vazgeçilmezim ailem, yuvam, huzurum, dostlarım :))

Herkese iyi haftalar dilerim..:)


Thursday, March 8, 2007

Bakmayın tarihe, bu gün 9 Mart :))

Dün kuaförüme gittim. Niyetim gölgelerimi yenilemekti. Fakat koltukta ani bir karar değişikliği yapıp, gölge yerine röfle istedim. Kuaförüm de destekledi bu kararımı. Çünkü gölgeden açılan saçım bundan sonra röfleyi daha iyi kaldırırmış dedi.
Sonuç olarak iyice sarardım :)

Eşim hafif! bir şaşkınlık geçirdi, akşam beni görünce. Çünkü onun gönlünden her zaman saçımı koyultmam geçer. Ama ben her gidişte daha da açtırdığım için, artık bu konu konuşulmuyordu uzun zamandır. Beni görünce, niye bana söylemedin dedi. Ben de söyleseydim, istemezdin biliyorum dedim. Ve senin istemediğini söylemen üzerine yine de gidip yaptırsaydım, hoş olmazdı dedim. Bu açıklama hoşuna gitti. Ne taktik ama:) Böylece konu kapanmış oldu.

Kuaförden sonra kayınvalideme uğradım. S. teyzeyle beraber bu akşam için içli köfte hazırlıyorlardı. Hani her iki haftada bir cuma geceleri beraber toplanıp yeriz ya. Onun hazırlığıydı.

Ben de yardım edeyim dedim ve bir kaç iç sıktıktan sonra, benim minik mızmızlanmaya başladı. Uykusu gelmişti. Ben de onu alıp eve gittim, uyuttum.
Nedense içli köfte yapılırken başından sonuna kadar yapılma aşamasını yakalayamıyorum hiç. Artık başka sefere.

Eve gittim, çünkü zaten aynı sokakta oturuyoruz. O yüzden minik yatağında uysun istedim. Kendi yatağında hemen dalıyor, fakat başka yerde uğraşmam gerekiyor uyuması için. Ne kadar geç uyursa, o kadar geç kalkıyor. Bunun sonucunda da akşam geç yatıyor. O yüzden hemen eve götürüp uyuttum.

Postumun tarihi dünü gösteriyor. Çünkü dün gece başlamıştım, ama bitiremeyince bugüne bıraktım. "Bugün" diye başlıyordu, onu da "dün" diye düzelttim. İşte böyle:)

Evet, bu gece yine kayınvalidemlerde toplanıyoruz. Eltimler, biz filan.

Aslında bugün dişarı çıkmayı düşünüyordum. Fakat nedense bir türlü harekete geçemedim. Dünkü güzel güneşli hava da yok bugün:(
Of, iyice sıkıcı yazmaya başladım, konu mu bulamadım ne :))

Herkese iyi haftasonları dilerim..

Wednesday, March 7, 2007

Bahar alışverişim başladı





Dün kayınvalidemle, onun kızkardeşi S. teyze ve benim minikle alışveriş merkezine gittik. Sadece dolaşıp öğle yemeği yiyecektik. Biz kayınvalidemle çok iyi anlaşırız, maşallah. Birbirimizi çok severiz. Kayınvalide gelin değil de, anne kız gibi yakınız. Bana ve eltime karşı her zaman hep içten, yardımsever, sıcaktır. Yeri geldiğinde bir anne, yeri geldiğinde de bir arkadaş gibidir. O yüzden onunla gezmeyi de severiz.
Dün de çıkıp gezelim dedik:)

Öncelikle şunu belirteyim, dün minik çok usluydu. Pusetinden inip yürümek istediyse bile, bizi hiç koşturtmadı peşinden. Hep yanımızda uslu uslu dolaştı. Hatta ona aldığımız köfteleri de yedi (hayret valla:)). Aman şimdi nazar değidirmeyeyim. Maalesef benim nazarım değiyor çocuklara ve eşime galiba :((

Çünkü ne zaman "Minik geceleri uyanmaz" desem, sebepsiz yere o gece uyanacağı tutar. Ya da "Büyük çekirdek hastalanmadı bu ay, ne güzel" desem, bir bakmışım ateşi çıkmış ya da öksürüğü başlamış. Hatta eşimle de uzun süre tartışmadıysak, ve içimden 'maşallah ne de iyi gidiyoruz desem', o akşam sudan sebepten tartışma çıkar :(

Kimseye kötü gözle bakmıyorum, hatta kıskançlık huyum da yoktur. Fakat nazarım başkasına da değiyor mu bilmiyorum. Eğer öyleyse bile, istemeden oluyordur.
Bir keresinde eltimin bileğinde bir bileklik görmüştüm. Ve başkasında beğendiğim şeyleri o kişiye söylerim. Ona da dedim, ne güzel bir bileklik diye. O da çıkartıp, bakmam için verdi. Ben de iade ettiğimde, tekrar bileğine takmak isterken, elinde kırıldı geçirme yeri. Hatta bir kez daha böyle bir şey olmuştu. Artık çekine çekine iltifatta bulunuyorum. Ya da hiç bulunmayım bundan sonra.
Daha dün kayınvalidemin üstündeki yeni montu için "Ne kadar güzel, güle güle kullanın" dedim. Umarım birşey olmamıştır.

Dönelim alışverişimize :)
Bir şey almaya niyetlendiğim zaman, genelde istediğim gibi birşey bulamam. Fakat aklımda birşey almak yokken, karşıma güzel şeyler çıkar.
Dün de hiç aklımda yokken, çocuklara bir iki parça giysi aldım.
Kendime de krem rengi baharlık pantalon ve hoş pembe bir bluz aldım.
Siyah rengi çok sevsem de ve kışın genelde siyah ve ekru ağırlıklı giyinsem de, baharın gelmesiyle ve de yazın tabii, gözlerim sadece pembeler, maviler, beyazlar (mutlaka), yeşiller filan görür.
Hele yazın olmazsa olmazım beyaz pantalon, krem pantalon, beyaz etek ve açık renk kot etek. Üstüne de zaten bütün renkler:)
Fakat hep sade ve tek renk seçiyorum. Öyle rengarenk desenli giysileri giyemiyorum nedense. Belki elbiselerde oluyor da, ama öyle tek parça üst veya etekte giyemiyorum.

Aslında bu bahar ve yaz için pek alışveriş yapmama gerek yok. Geçen sene doğumdan sonra tekrar incelmenin verdiği mutlulukla bir sürü alışveriş yapmıştım. Eminim şimdi bile hatırlamadığım bir sürü şey çıkacak, dolabı indirsem.
Yazlıkları meydana çıkarmanın zamanı geldi mi ne:)

Fakat dün Zara'da nefis beyaz bir etek gördüm. Alayım mı diye tereddüt ettim, sonra vazgeçip pantalon aldım. Ama aklım etekte kaldı.
Beyaz etek sevenler için tarif edeyim, kumaşı çok ince değil, keten gibi. Yani öyle iç gösteren cinsten değil. Boyu da tam diz kapağında ki bayılırım bu boydaki eteklere. Bel ve basen oturuyor, aşağıya doğru kloş iniyor. Galiba önünde de yarım bir pile vardı. Hem çok şık, hem de çok kullanışlı bir model. Galiba ben bunu gidip alacağım. Çünkü şöyle bir şey var, Zara iki haftada bir kolleksiyon değiştirdiği için, bazı ürünler hemen bitebiliyor. Bu da öyle beğenilmeyecek gibi değil. Geçen sene az aramamıştım beyaz etek. Ve istediğim gibi bulamayınca, beyaza yakın krem renginde almıştım bir tane. Ama beyazın yerini tutmadı gönlümde. Belki o yüzden bu kadar takmış durumdayım beyaz eteğe :)))
Gözüme kestirdiğim birkaç parça daha oldu tabii. Fakat önce dolabımı döküp, neyim var neyim yok bakacağım. İhtiyaçlarımı belirleyip, öyle çıkacağım alışverişe. Yoksa ipin ucu kaçıyor ister istemez :))

Bir de takı olayı var yani :) Mutlaka her çıktığımda baktığım bir yer var. Hatta adresi de var "http://www.kurshuni.com". Bu markada küpeden halhala herşey var. Hepsi el yapımı özel cam ve metal olarak da gümüş kullanıyorlar. Çok abartılı modeller olduğu gibi sade, zarif modeller de mevcut.
İşte yukarda gördüğünüz kolyeyi ve bilekliği de dün aldım. Bu aldıklarımın takımı da var tabii. Ama ben öyle fazla takım takmayı sevmiyorum. Ayrı ayrı parçaları daha çok seviyorum. Yeter ki uyumlu olsun:) O minik uğur böceğinin kırmızısı da vardı. Fakat bu mavi böcek ilk bakışta çok hoşuma gitti :)

Monday, March 5, 2007

Kendi resmimizi kendimiz basıyoruz



Yukarda gördüğünüz bu küçücük makina harika birşey. İçine yerleştiriyorsunuz isteğe göre mat ya da parlak kağıtları. Bilgisayarınızda kayıtlı yüzlerce resimden beğendiklerinizi seçiyorsunuz. Sonra da basıyorsunuz :))
Süper kalitede resimler elinizde hazır.

Nerden mi çıktı şimdi bu?
Uzun zamandır annelerimiz bizim miniğin resimlerinden istiyorlardı.
Büyük çekirdekte gösterdiğimiz özeni ne yazık ki minikte göstermemişiz.
Abinin bir sürü albümü ve çerçeve içinde resmi varken, miniğin o zamanlar hevesle alınan albümü ne yazık ki boş.
Çerçevede duran resim ise henüz bebekken çekilen resim.

Fakat resim çekmedik değiliz. Hala birsürü resim çekiyoruz. Fakat hepsi bilgisayarda kayıtlı. Hatta bütün resimlerin, filmlerin bir kaydı da eşimin işyerinde duruyor. Ne olur ne olmaz diye.

Ama ihmal etmişiz, bastırmamışız hiç. Eşimin de aklında böyle birşey almak vardı. Gitti aldı cumartesi günü. Evet bensiz. Hatta sevgili kayınvalidem bile şaşırdı, niye benim de çıkmadığıma. Ben bakardım çocuklara dedi. Fakat nedense bu hafta sonu evde tembellik yapmak istedi canım :)) Öyle giyin, süslen, hazırlan, çocukları hazırla modunda değildim.

Eşim de zaten hemen gitti döndü :) e bensiz olmuyor tabii :P.

Ve başladık biz cumartesi gecesi habire resim basmaya. Büyük annelere, dedelere, eşimin işyerine, buzdolabının kapağına, cüzdanın içine (evet, cüzdan boyutunda küçük de basılıyor) ve çerçevelere konmak üzere basıp durduk.
Hatta miniğin albümü bile dolmaya başladı :)

Artık fotoğrafçıya git gel derdi kalmadı.
Çok keyfliymiş evde resim basmak..

İyi haftalar dilerim :)